Soru : kim kime selem vermezEbû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah (c.c.) Âdem (a.s.)’ı kendi sureti üzere ve boyunu da 60 zira olarak yaratınca ‘Git şu oturan meleklere selam ver, onların seni nasıl selamlayacaklarına da dikkat et, dinle. Zira o selam senin ve zürriyetinin selamı olacaktır.’ buyurdu. (Âdem (a.s.) onlara gidip) ‘Es-selâmü aleyküm’ dedi. Onlar da (Melekler); ‘Es-selâmü aleyke ve rahmetullâhi’ dediler ve selamı (mukabele) ederken ‘Ve rahmetullâhi’yi ilave ettiler. Cennet’e her giren Âdem (a.s.) suretinde (boyu da 60 arşın boyunda) olacak. Halk şu ana kadar (boyca) hep eksilmektedir.” (Buhârî, İsti’zân, Enbiyâ)
Selamın manası:
Selam; Allah’ın ismi üzerine olsun; Allah’ın muhafazası ve koruması üzerine olsun; Allah seninle olsun; Allah’la beraber olasın; Allah yaptıklarına muttalidir; sen benden selamettesin; benden sana bir zarar dokunmayacaktır, korkmayasın gibi manalara gelir.
Selamlaşmanın faydaları:
1. Karşılaşanlar arasında oluşacak korkuyu izale.
2. Tevazuu izhar etme.
3. Karşıdakinin sevgisinin kazanılması ve ona tazim gösterilmesi.
Selamlaşmanın hükmü:
• Selamlaşma ilâhî bir hükümdür. Kur’ân’da; “Size bir selam verildiği zaman ondan daha iyisi ile veya aynıyla mukabele edin.” (en-Nisâ, 4/86) buyrulmuştur.
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Biriniz bir meclise gelince selam versin, kalkmak isteyince de selam versin. Birinci selam sonuncudan evla değildir. (İkisi de aynı ehemmiyettedir.)” (Tirmizî, İstizân)
• Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Bu ister bir meclise girilirken verilen selam olsun, ister ayrılırken verilen selam olsun hüküm aynıdır.
• Selam verene mukabelenin vacip olması, selamı işitmekle sabit olur.
• Selam verenin sesini duyurması sünnet, selam alanın sesini duyurması ise vaciptir.
• Selamı tek kişinin alması farz-ı ayn, topluluğun alması ise farz-ı kifâyedir.
• Selam verene, “Hayırlı sabahlar!”, “Merhaba!”, “İyi günler!” gibi cevaplarla karşılık vermek caiz değildir.
• Selamı yalnızca tanıdıklarımıza değil, tanımadıklarımıza da vermek lazımdır.
Abdullah bin Amr bin el-Âs (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e; “İslâm’ın hangi ameli daha hayırlıdır?” diye sorulmuştu. Rasûlullah (s.a.v.) de; “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.” diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd, Edep)
• Kişinin selama ilk önce kendisinin başlaması, yani ilk olarak kendisinin selam vermesi sünnettir.
Ebû Ümâme (r.a.)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah (katında) en makbul insan, karşılaşmada selama önce davranandır.” (Ebû Dâvûd, Edep)
İşaretle selamlaşma:
Selamı işaretle vermek ve işaretle mukabele etmek caiz olmaz. Rasûlullah (s.a.v.); “Yahudi ve Hristiyanlara benzemeyin. Çünkü Yahudilerin selamı parmaklarla işarettir, Hristiyanların selamı da avuçlarla işarettir.” buyurmuştur. (Tirmizî)
Ama selam alma ve vermede taraflar birbirlerini duyamayacaklarsa, o vakit, sözle birlikte olmak kaydıyla işaretle selam verip alabilirler.
Mekruh olan selamlar:
• Selamlaşma sırasında eğilmek mekruhtur.
• Hamamda, yemek yiyene, savaşana, Kur’an okuyana, hadis okuyana, Allah’ı zikredene, telbiye getirene, hutbe verene, vaaz-nasihat eden kimselere ve bu sayılanları dinleyene, ilim çalışana, ezan okuyana, kamet getirene, def-i hacet giderene, hüküm veren hâkime (etkileme korkusundan dolayı, çoluk çocuğu ile birlikte gezmekte olana selam vermek mekruhtur.
Çocuklara selam verme:
Selamı küçükler büyüklere verir; ancak Rasûlullah (s.a.v.) oynayan çocuklara selam vermiştir. Ebû Dâvûd’un rivayetinde; “Rasûlullah (s.a.v.) oynayan çocuklara rastlamıştı, onlara selam verdi.” denmektedir. Bunda, çocuklara âdâb-ı dinin alıştırılması vardır.
Kadınlarla selamlaşma :
Esmâ bint-i Yezîd (r.anhâ)’dan bir rivayette şöyle denmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), biz bir grup kadına uğramıştı, selam verdi.” (Ebû Dâvûd, Edep) Müslim’in bir rivayetinde ise; Rasûlullah’ın amcasının kızı Ümm-ü Hâni’nin Rasûlullah (s.a.v.)’e guslederken uğradığı ve selam verdiği belirtilmektedir.
Kadınlarla erkekler arasında selamlaşma şu şartlara bağlıdır:
- Kadınlar, cemaat (topluluk) halinde iseler selam verilir.
- Kadın tek ise, ona diğer bir kadın, kocası veya mahremi (nikâh düşmeyen kimse) selam verebilir. Yabancı bir erkek, tek olan kadına selam veremez, o da yabancı bir erkeğe selam veremez.
- Kadın, kendisine şehvet duyulmayacak kadar yaşlı ise, yabancı bir erkeğin ona selam vermesi, onun da yabancı erkeğe selam vermesi caizdir. Ancak kadın yaşlı da olsa şehvet duyulacak biri ise, ne bir erkeğe selam verebilir, ne de bir erkek ona selam verebilir. Şayet iki taraftan biri selam verecek olursa, mukabele etmek mekruh olur.
Kim kime selam verir?
Toplulukların karşılaşması halinde selam vermek kifâye bir sünnet, verilen selamı almak da kifâye bir vaciptir.
Ubeydullah bin Ebî Râfi, Hz. Ali (r.a.)’dan nakletmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir cemaat (bir topluluğa) uğradığı zaman, içlerinden bir kişinin selam vermesi hepsi için yeterlidir. Oturanlar adına da bir kişinin mukabele etmesi yeterlidir.” (Ebû Dâvûd, Edep)
Binitte olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan sayıca çok olana selam vermelidir. Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok olana selam verir.” (Buhârî, İsti’zan)
• Herhangi bir konuşmaya başlamadan önce selam vererek başlamak sünnettir. Selamın alınmayacağı gibi bir durum söz konusu olsa bile yine selam verilir.
• Bir kimseye selam verirse, sonra aradan fazla geçmeden yine onunla karşılaşırsa, tekrar selam vermesi sünnettir. Bu, ikinci, üçüncü defa veya daha fazla tekrar etse de durum aynıdır.
• Kişi evine girdiğinde (evde kimse yoksa bile) selam verir. Zira Kur’ân’da; “Evlere girdiğinizde nezdinizden olan mübarek ve hoş selamla kendinizi selamlayın.” buyrulmuştur. (en-Nûr, 24/61) Evde kimse yoksa selam; “Es-selâmü aleynâ ve ala ibâdillahi’s-sâlihiyn” diye verilir.
Selamın şekli:
Selamı veren ‘Es-selâmü aleyke’ veya ‘aleyküm’ der, alan da ‘Ve aleyke’s-selam’ veya ‘Ve aleykümü’s-selam’ der. ‘Aleyke’ kelimesi senin üzerine, ‘Aleyküm’ kelimesi ise sizin üzerinize demektir, fark yoktur. Selam alan kişinin bu şekil üzerine ziyadeleri eklemesi de caizdir. Mesela ‘Ve aleykümü’s-selam ve rahmetullâhi ve berekâtuhû’ demesi gibi.
Ebû Temîme el-Hüceymî, Ebû Cüreyy el-Hüceymî''den, o da babasından (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.)''e gelip: “Aleyke''sselâm yâ Rasûlallah! (Sana selam olsun ey Allah''ın Rasûlü!)” dedim. Bana hemen müdahale etti: “Aleyke''s-selâm deme. Çünkü aleyke''s-selâm diye verilen selâm, ölülerin tahiyyesidir. Selam verdiğin zaman, ‘Es-selamu aleyke’ de! Sana mukabele eden de ‘Ve aleyke’s-selâm!’ der. (Ebû Dâvûd, Libâs 2
Selman (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre; bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek; “Es-selamü aleyke” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de; “Ve aleyke(s-selamü) ve rahmetullâhi” diye selam verdi. Sonra bir başkası geldi. Es-selamu aleyke ve rahmetullâhi! diye selam verdi. Rasûlullah (s.a.v.) buna da: Aleyke’s-selamu ve rahmetullâhi ve berekâtuhû! diye cevap verdi. Sonra bir başkası geldi ve; Es-selâmü aleyke ve rahmetullâhi ve berekâtuhu! diye selam verdi. Rasûlullah (s.a.v.) buna da: Ve aleyke! diye cevap verdi. Adam: “Falan falan gelip size selam verdiler, siz de onlara bana söylediğinizden fazlasını söyleyerek mukabele ettiniz.” dedi. Rasûlullah (s.a.v.); “Sen bize söyleyecek bir şey bırakmadın ki! Allah (c.c.); “Size bir selam verildiği zaman ondan daha iyisi ile mukabele edin veya aynı ile selam verin.” (en-Nisâ, 4/86) buyurdu. Biz sana aynısı ile mukabele ettik.” dedi. (Kütüb-i Sitte, Terc. İbrahim Canan, c.10 s.181, Zurkânî’den)
Ölülere selam verme:
Ebû Hureyre (r.a.)’dan gelen bir rivayete göre; Rasûlullah (s.a.v.) (bir gün) mezarlığa gitti. Oraya varınca; “Es-salamu aleyküm dâre kavmin mü’minîn! / Selam üzerinize olsun, ey müminler yurdunun ahalisi!” diye selam verdi. Ve ilave etti: “Ve innâ inşâallâhu bikum lâhikûn! / Biz de inşallah size iltihak edeceğiz (katılacağız).” (Ebû Dâvûd)
Gayr-i müslimlerle selamlaşma:
Yahudi ve Hristiyanlara ilk önce Müslümanların selama başlaması, âlimlerin çoğuna göre caiz değildir. Hatta bazısı mekruh demiştir. İmam Nevevî ise “haramdır” demiştir. Onların verdikleri selama ise “Ve aleyke” veya “Ve aleyküm” diye karşılık verilebilir.
İbn-i Ömer (r.a.)’dan rivayette, Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Yahudiler size selam verince onlardan biri ‘Es-sâmu aleyküm / acil ölüm üzerinize olsun’ derse, sen de ona ‘Ve aleyke / ve senin üzerine de’ de!“ (Buhârî, İsti’zân)
Enes (r.a.)’dan gelen bir rivayette Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hristiyan ve Yahudilerle karşılaşınca önce siz selam vermeyin (onlar size versinler siz karşılık verin), bir yolda onlarla karşılaşınca (kenardan geçmeleri için) yolu onlara daraltın.” (Müslim, Selam)
Selam vermek, verilen kişi için tazim ve teşriftir. Hadisten anlaşılan şudur ki; Ehl-i Kitap ‘mağdub üzerlerine Allah’ın gazaplandığı’ ve ‘dâll / sapıtanlar’ olmaları, muharref (tahrif edilmiş bir şeriata tabi olmaları, Allah hakkında iftirada bulunmaları, insanları ve menfaatlerini ilahlaştırmaları sebebi ile onlar teşrife layık değildirler. Öyleyse önce selam vererek onları teşrif etmeyin, tazimi izhar etmeyin. Bırakın onlar size selam versinler, siz selamlarına mukabele edin.
Bir toplulukta Müslümanlarla birlikte kâfirler bulunursa, isterse Müslümanları kastederek onlara “Es-selâmu aleyküm” der veya “Es-selâmu alâ meni’t-tebea’l-hüdâ” der.